DÖNGÜ
Yeni fikirlerle ortaya çıkabilecek yeni planlar, yeni ve genç siyasetçiler, toplumun tüm kesimlerinin bir araya gelerek çalışma ortamı yakalayabileceği yeni bir gelecek. Mümkün mü?
Seçimleri kazanana kadar, seçmenin her halinden anlayan ancak kazandıktan sonra şekil değiştiren siyasetçiler. Mevcut pozisyonu koruma isteği, bunu sağlayacak olan gerekli yapılanma eyleme dönüşünce dar bir alana çekilen karar alma mekanizmaları. Her bir seçim dönemi kazananla birlikte yeniden şekillenen isimler. Ve bu isimler birlikte çalışma kabiliyetini artırmak adına sözde ‘uyumlu’ kişilerden oluşturulunca ‘iktidar’da sağlama alınmış, çevre güvenliği de sağlanmış oluyor.
Tek bir partiyi, bir ismi, herhangi bir oluşumu işaret etmiyorum. Ülke siyasetimize yerleşen ve tepeden tırnağa aynı olan bir anlayıştan bahsediyorum.
Akyurt’un 30 yıllık geçmişindeki siyasetçilere bakın. Benzer çevreler üzerinde şekillenip durmuyor mu? 2004 yılında ‘saltanat yıkıldı’ diyerek ‘yeni’ bir gelecek selamlanmışken, 19 yıllık tarihi nereye koymak gerekir? 2004 seçimleri ile beraber dört seçimi geride bıraktık, şimdi yeniden rol almak isteyen isimlere de bakınız.
Kimse yeni fidanlar dikip, geleceğe armağan etmeyi düşünmüyor. Genel başkanlar ülkemizde kaç yılda bir değişebiliyor, en ufak ilçede bile en az oy oranına sahip bir partinin ilçe başkanı kaç yılda bir değişebiliyor? Geçelim partileri, hiçbir rozeti olmayan bir muhtarı kaç yılda bir değiştirebiliyoruz?
Öylesine sağlam adımlar atılıyor ki, yerinden kıpırdatmak dahi imkansız. Stratejik oyunlarla baş edemeyen (benzer veya farklı nitelikte), oyun içinde oyunlardan bunalan, bunları çözmede zorlanan, ‘safca’ düşünenlerde ya kendiliğinden ya da senaryonun sonunda, kapanış sahnesinde başladığı yerde buluyor kendini.
İsimleri de kenara bırakalım. Yeniliğe, yeni düşüncelere ne kadar hazırız? Geçmişe, bugüne bakıp, geleceği yorumlamada ne kadar başarılıyız, hatalarımızdan ders çıkarabiliyor muyuz?
Saltanat yıkıldıktan sonra ne oldu? Gerçekten düşüncede, eylemde bir yenilikten bahsedilebilir mi? Dönüp dolaşıp aynı yere gelmiyor muyuz?
Taban siyasetinde gücü eline almış olan siyasetçiler yerini sağlamlaştırmış, hiyerarşinin basamaklarını tırmandıkça yine aynı terane. İsimler değişse dahi öylesine sistematik hale gelmiş ki, gücü paylaşmak, dağıtmak, siyasete toplumu ortak etmek akıllardan dahi geçmiyor.
Bu gerçekten bir döngü mü, yoksa kırılabilir mi? Kişilerin taktik savaşları, yerini toplumunda olduğu/belirlediği siyasi alanda mücadeleye bırakabilir mi?
Demokrasi bu değil, demokrasi artan üye sayıları da değil. 30 kişiyle sokakta yürümeyle, yüzlerce araçlık konvoylarla, verilecek olan mesaj ‘güç bende’nin ötesine geçemez. Ve, birey gözüyle baktığımda, ‘güç’ mesajını alıp, bunun paydaşı haline gelmeye çalışmak sizi kurulan düzenin ‘ortağı’ yapmaz. Kazanana oynamanın mutluluğunu yaşarsınız sadece.
Siyasetin kıyısında gezenlere, oy verip bir daha ki seçimleri bekleyenlere soruyorum: Gerçekten hiç söz sahibi olabildiniz mi?